Akdamar Adası (Ahtamar),
Türkiye'nin Van ve Bitlis illeri arasında bulunan Van Gölü'nün içinde yer
alan en büyük adadır. Van'ın Gevaş ilçesi sınırları içerisinde yer alan
adada Ermeniler´den kalma bir kilise bulunur. Yüzölçümü 70,000 metrekare
olan adanın toplam kıyı uzunluğu 3 kilometreyi bulmaktadır. En yüksek
noktası deniz seviyesinden 1912 metre yüksekte bulunan adanın batı uçlarında
yüksekliği 8 metreye ulaşan dik kayalıklar vardır.
İsim Efsanesi Adanın adının nereden geldiğine dair yaygın halk hikayesine
göre, zamanında bu adada yaşayan baş keşişin güzelliği dillere destan Tamara
adında bir kızı vardır. Adanın çevresindeki köylerde çobanlık yapan Müslüman
bir genç bu kıza âşık olur. Bu genç Tamara'yla buluşmak için her gece adaya
yüzer. Tamara ise ona gece karanlığında yerini belli etmek için onu bir
fenerle bekler. Bundan haberdar olan kızın babası, fırtınalı bir gecede
elinde fenerle adanın kıyısına iner ve sürekli yer değiştirerek gencin
boşuna yüzüp, gücünü yitirmesine neden olur. Yüzmekten gücünü yitirip,
yorulan genç çoban boğulur ve boğulmadan önce son nefesiyle "Ah Tamara!"
diye haykırır. Bunu duyan kız da hemen ardından kendini gölün sularına
bırakarak boğulur. Ah Tamara! isminin dönüşerek zamanla Ahtamar biçimini
aldığı anlatılır.
Bu
efsanenin tarihi gerçeklerle alakasının zayıf olduğu şüphesizdir. 9.
yüzyıldan itibaren kaydedilmiş olan Ağtamar adının Arapça ĞMR kökünden
"kabartı, tümsek" anlamına gelen bir türev olması daha kuvvetli bir olasılık
olarak değerlendirilebilir.Adın Türkçeleştirilmiş biçimi olan Akdamar
1980'li yıllardan bu yana TC resmi kurumları tarafından tercih edilmektedir.
En eski
kaynaklarda adanın adı, Gevaş bölgesinde hüküm süren Ermeni Rştuni
sülalesine atfen Rştunik Adası olarak geçmektedir. 705 yılında Vard
Rştuni'nin adada öldürülerek Rştuni beyliğine son verilmesinden sonra ada ve
yöresi, daha önce Başkale'de (Ağbak) hüküm süren Ardzruni sülalesinin eline
geçmiştir. 908'de I. Gagik Ardzruni bazı Ermeni ve Müslüman beyleriyle
anlaşarak Gevaş'ta (Vostan) kendini Vaspuragan Kralı ilan etmiş ve bilahare
başkentini adaya taşımaya karar vermiştir. I. Gagik adada halen mevcut olan
kiliseden başka müstahkem bir kasaba, saray, çarşı ve liman inşa
ettirmiştir. Ada üzerindeki sivil yerleşimin 16. yüzyıl başlarına kadar
canlı olarak varlığını sürdürdüğü ve 1535 Osmanlı-İran harbi'nde tahrip
edildiği anlaşılmaktadır.
16. yüzyıldan
sonra sivil yerleşimin bulunmadığı adada Kutsal Haç'a (Surp Khaç) adanmış
bir Ermeni manastırı hayatiyetini sürdürmüştür. 19. yüzyıl sonlarında 300
civarında keşişin ikamet ettiği manastır, 1895 ve 1915 olaylarından sonra
terkedilmiştir.
Ermeni
Kilisesinin ruhani başkanlığı olan Gatoğigosluk makamı 10. yüzyıl
ortalarından 1101 yılına kadar Ahtamar Adasında bulunmuştur. Makamın 12.
yüzyılda Kilikya'ya taşınmasından sonra da Ahtamar Kilisesi 19. yüzyıla dek
önderlik iddiasını devam ettirmiştir.
Akdamar Kilisesi
Ahtamar
Adasındaki Surp Haç kilisesi, Kudüs'ten İran'a kaçırıldıktan sonra 7.
yüzyılda Van yöresine getirildiği rivayet edilen Hakiki Haç'ın bir parçasını
barındırmak maksadıyla Kral I. Gagik'in emriyle 915-921 yıllarında Mimar
Manuel tarafından inşa edilmiştir. Adanın güney doğusuna kurulmuş olan
kilise, mimari açıdan Ortaçağ Ermeni sanatının en parlak eserleri arasında
sayılır. Kızıl andezit taşından inşa edilmiş olan kilisenin dış cephesi,
alçak rölyef şeklinde işlenmiş zengin bitki ve hayvan motifleriyle ve Kutsal
Kitap'tan alınma sahnelerle bezenmiştir. Kilise bu özelliğiyle de Ermeni
mimari tarihi içinde eşsiz bir konuma sahiptir.
Kilisenin kuzeydoğusundaki şapel 1296-1336 tarihlerinde, batısındaki jamadun
(cemaat evi) 1793 tarihinde, güneyindeki çan kulesi 18. yüzyıl sonlarında
ilave edilmiştir. Kuzeyindeki şapelin ise tarihi bilinmemektedir.
Doğudaki
birçok başka Ermeni anıtı ile birlikte Ahtamar Kilisesinin de 1951'de
hükümet emriyle yıkımı kararlaştırılmış, 25 Haziran 1951'de başlatılan yıkım
çalışması o dönemde genç bir gazeteci olan ve tesadüfen olaydan haberdar
olan Yaşar Kemal'in müdahalesiyle durdurulmuştur.
Onyıllar
boyunca bakımsız olarak kalan kilise 2005-2007 döneminde Türkiye Cumhuriyeti
Kültür ve Turizm Bakanlığı öncülüğünde, Türkiye Ermenileri ve komşu
Ermenistan ile ilişkilerin geliştirilmesine yönelik bir adım olarak, 1.5
milyon dolar harcanarak restore edilmiştir. Restorasyon çalışması bazı
uluslararası kültür çevrelerinde "siyasi amaçlı" olarak tanımlanmıştır. [2].
Kilise 29 Mart 2007 tarihinde TC Kültür Bakanı ve Ermenistan Kültür Bakan
Yardımcısının katılımıyla müze olarak tekrar açılmıştır
VİDEO 1
|
KLİSE İÇ MEKAN VİDEO
|
|